Son bir yıldır yaşadığımız yere eskiden astım hastaları iyileşmek için gelirmiş. Öyle temiz bir havası var. Sanırım evi ilk görüp aşık olduğumuz gün, daha sonradan tanışacağımız deli rüzgar güzellik uykusundaydı. Şu anda o zamanki duygularım epey değişti. Kendimi bazen denizin ortasında bir deniz fenerinde yaşıyormuş gibi hissediyorum. Öyle bir deli rüzgar var ki bazı günler, henüz ritmini çözebilmiş değilim. Bir hevesle bahçemize meyve ağaçları almıştık, zavallıların tek bir yaprağı bile kalmadı sallanmaktan ve savrulmaktan. Ama bu rüzgara direnen bir bitki var bu coğrafyada. Her sene kökleniyor, ilk görüldüğünde rezene ile karıştırılmaması işten bile değil. Ama bu kadar büyük rezene mi olur diyor insan. Yine de merakına dayanamayıp yanına gidip koklandığında rezene değilmiş denilebiliyor hemencecik. Rezene değil. Günler içerisinde çok hızlı başkalaşımlar geçiriyor. İçinden bir sap çıkıyor, onun içinden sarı çiçekli dallar yükseliyor. Herşey çok hızlı, öyle haftalar aylar değil. Sabaha bir bakıyorsun tüm coğrafya sapsarı olmuş. Bir iki güne daha da açılıyor, birer top halini alıyor her bir dalın ucu ve bu arada boyu uzamaya devam ediyor. Sonra bu sarılar tohum olarak etrafa saçılıyor ve bitki bir anda kuru bir odun gibi kalakalıyor. Bütün yaz, sonbahar ve kış bize eşlik ediyor. İlkbahar oldu mu ilkin sarı çiçekler güneş ışığından nasipleniyor, kömeç de onlardan biri işte. Ya da çeven otu.. Ya da çakşır.. Ya da Prometheus’un narteksi.. Latince adı Ferula communis (1). Benim esas ilgimi çeken bu deli rüzgarda kıpırdamadan durabilmesi. Kendimce içi boş ve hafif olduğu için galiba diye düşündüm.
Mitolojide içi boş bir kamış şeklinde olması Prometheus’un ateşi taşımasına yaramış. Helenistik dönemde Büyük İskender homeros metinlerini bu kamışın boşluğunda taşımış korunaklı olmasından dolayı. “Sapının içi pamuksudur. Kurusunun ucunu tutuşturun; ateşi birkaç saat korur. Antik çağda insanlar; şehirlerinin Hestia tapınağından ateşi, bunla taşırdı. Bu nedenle hemen herkes tarlasının ya da bahçesinin bir köşesine narteks dikerdi.” diyor Şadan Gökovalı (2). Yani bir nevi meşale.
Üniversite Esrik adlı bir dergi çıkarırdık kitap kulübümüzde. Ben de Prometheus’la ilgili bir yazı yazmıştım orda, yirmi yıl geçivermiş. Binlerce yıl önce karaciğerin kendini yenilediğinin biliniyor oluşu ve bu konunun mitolojide işlenmiş olması çok ilgimi çekmişti. Bilginin sonu yok ve bu çok güzel.
Kaynaklar:
(1) https://www.eol.org/pages/2900076
(2) https://www.mugladevrim.com.tr/kose-yazarlari/prof-dr-sadan-gokovali/nartex